Bundan 2000 yıl kadar önce yaşamış Romalı hatip Tacitus, “dünyadaki çirkinliklere tahammülünüz kalmadığında gözünüzü göğe çevirin” demişti.

Gerçekten de ne güzeldir, ılık bir yaz gecesinde gökyüzünü boydan boya kateden Samanyolu’nu seyretmek… Eğer yeterince karanlık bir yerdeyseniz ve uzanmak için yumuşacık ve yemyeşil bir zemin bulduysanız, hele yakınlarda bir yerden denizin kıyıya değişini duyuyorsanız, gözünüzü gökyüzünden ayırmayın derim.

Eski çağlarda insanlar göğe daha çok merak ve korkuyla bakarlardı, ancak biz buna bir de hazzı ekledik. Eski çağlarda insanlar Samanyolu hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı, halbuki biz bugün onun yüz milyarlarca yıldızdan meydana geldiğini ve dünyamızın da onun yumuşacık bulutları arasında devindiğini biliyoruz. Samanyolu dev bir gökada ve milyarlarca adını bilmediğimiz, binlerce de adını bildiğimiz yıldızla süslenmiş. Bunların bir kısmı, bağımsızlığına pek düşkün tek yıldızlar, bazıları çift ya da üçlü gezmeyi sevenler, bir kısmı ise yüzlerce, binlerce, milyonlarca yıldızdan oluşan yıldız kümeleri.

Günümüzdeki halleriyle takımyıldızlar tam 88 tane ve bunların 44’ü Kuzey Yarım Küre’den gözlenebiliyor. Bunların büyük bir kısmı da Türkiye’den görülebiliyor. Aradaki bulutsuları, göktaşlarını, kuyruklu yıldızları saymıyorum bile. Hangisine bakacağımızı şaşırabiliriz ama bu seyri gökyüzünün büyüsüne kapılmadan geçirmek olmaz değil mi?

Gökyüzünün Mücevherleri

Göğü gözlemeye elbette gökyüzümüzün en parlak yıldızı Sirius’la başlamalıyız. Aslında parlak beyaz renkte bir çift yıldız olan Sirius, Büyük Köpek Takımyıldızı’nın bir üyesi. Bizim ülkemizde “Akyıldız” denen Sirius’a ilişkin söylenceler ise MÖ 3000 yılına kadar gidiyor. Antik dönemde Sirius’un Samanyolu’nun merkezinde olduğuna inanılırdı.

Bir kış yıldızı olan Sirius, kış aylarında Orion Takımyıldızı ile birlikte çok parlak biçimde gökyüzünü süsler. (Fotoğraf Telif: Arman Golestaneh)

 

Sirius’u iyice gözledikten sonra gökyüzünün ikinci en parlak yıldızı Canopus’a geçebiliriz. Ancak burada küçük bir sorun var. Çünkü Güney Yarım Küre’nin en önemli yıldızı olan Canopus, Kuzey Yarım Küre’de ancak 37. paralelin altında görülebilmekte.

Yani İstanbul’da yaşayanların biraz hayal güçlerine ihtiyacımız var ama Antalya’da güney ufkuna gözümüzü dikersek Bedevilerin “Çölün Gemisi”, Arapların “Evrenin Feneri” adını taktığı Canopus’la buluşabiliriz. Adını Koptça’daki “Kahi Nub”, yani “Altın Dünya” kelimesinden aldığı söylenen Canopus, MÖ 12. yüzyılda geçtiği rivayet edilen Troya Savaşları‘na neden olan güzel Helena’nın kocası Sparta Kralı Menelaus’un gemisinin adıdır aynı zamanda. Söylenceye göre Menelaus karısına aşık olan Paris ile girdiği savaşı kaybettikten sonra Mısır kıyılarına kadar Canopus ile gitmiştir.

Çoban takımyıldızının göz bebeği Arcturus ise adını hemen yanıbaşında durduğu Büyük Ayı ve Küçük Ayı’dan almış olmalı, çünkü Yunanca Arktouros ya da Latince Arctophilax ayı bekçisi anlamına gelmekte. Arcturus dünyamıza yaklaşık 36.5 ışık yılı uzaklıktadır ve güneşimizden 100 defa daha parlak.

Kanun adlı eserinde Aristo ve Batlamyus’un görüşlerini tartışmaya açarak, Dünya’nın kendi ekseninde dönüyor olma olasılığı üzerinde duran El Biruni (ö.1061?) nedense ondan Arslanın İkinci Postu diye söz eder. Birinci post ise çok uzaklarda olduğu için göremediğimiz ama göğümüzün 14. parlak yıldızı olduğunu bildiğimiz Spica.

Arcturus’a da göz kırptıktan sonra Arabacı takımyıldızının en parlak, gökyüzünün 10. en parlak, Kuzey Yarım Küre göğünün 3. en parlak yıldızı Capella’yı ihmal etmemeliyiz.

Yazın Simgesi: Yaz Üçgeni

Ama yaz deyince herkesin aklına “Yaz Üçgeni” adını taktığımız üç yıldız gelir. Uzaktan bakıldığında bir üçgenin köşelerini oluşturan bu göz alıcı üç yıldız; Çalgı takımyıldızında yer alan Vega, Kuğu takımyıldızında yer alan Deneb ve Kartal takımyıldızında yer alan Altair’dir. Bu büyülü üçlü, yaz başında kuzeydoğu ufkunda yeni yeni yükseliyor ancak, yaz sonuna geldiğimizde tam başucumuza kurulacak.

1577’de Tophane’de ilk Osmanlı rasathanesini kuran ancak saraydaki düşmanları tarafından meleklerin bacaklarını gözetliyor diye Padişah III. Murad’a jurnallenen Takiyüddin Efendi’nin de gözünden kaçmamıştı bu üç güzel.

Yaz Üçgeni, yaz aylarında ışık kirliliğinin yoğun olduğu büyük şehirlerde dahi gözlenebilir. (Fotoğraf Telif: Fred Espenak)

 

Üçgenin ilk üyesi Deneb bir haça benzediği için Kuzey Haçı da denen Kuğu (Cygnus) takımyıldızının kuyruğunda keyif çatmaktadır. Zaten adı da Arapça “kuyruk” anlamına gelir. Deneb’in mitolojik öyküleri çoktur, biz bir tanesini anıp ilerleyelim:

Olimpos’un yüce tanrısı Zeus, bir ölümlü olan Leda’ya aşık olmuş, onu kandırmak için kuğu kılığında ona yanaşmış. Leda da bir yumurta yumurtlamış, yumurtadan iki ikiz çocuk çıkmış. Bu çocuklardan en ünlüsü yukarıda adını andığımız güzel Helena, ikisini ilerde anacağız.

Gökyüzünün 20. parlak yıldızı olan Deneb, çıplak gözle görülebilecek en uzaktaki yıldızlardan biri. Dünyamıza uzaklığı konusundaki hesaplamalar 1000 ışık yılı ile 2000 ışık yılı arasında değişiyor. Deneb öyle kocaman bir yıldız ki onun dünyamıza bu kadar uzaklıkta olmasına şükretmemiz gerekir. Çünkü eğer yerini şaşırıp da yakınımıza yerleşseydi, 200 Güneş’e eşdeğer çapıyla, Güneş’le Dünya arasındaki boşluğu tümüyle kaplayacak ve bize yer bırakmayacaktı.

Üçgenin ikinci üyesi, Kuzey Yarım Küre’nin en parlak 2. yıldızı, gökyüzünün en parlak 5. yıldızı ve güneşten 50 defa parlak olan safir renkli güzel Vega. Dünya’dan 25 ışık yılı kadar yakın olan Vega’ya Araplar El Vaki yani “Akbaba Yıldızı” gibi pek zarif olmayan bir ad takmışlar nedense.

Babilliler ise ona “ışığın habercisi” anlamına gelen Dilgan diye seslenirlermiş. Kuzey Yarım Küre’de Mayıs ayının ortalarından itibaren görülür olan Vega, Yunan mitolojisinde ozan Orpheus’un çaldığı arpa benzetilir. İlkçağda, ünü Trakya’dan İtalya’ya kadar yayılan “Orfeizm” denilen bir akım yaratacak kadar yaygın olan Orpheus’un müziği vahşi hayvanları bile büyülermiş.

Vega ve Deneb’i bulduktan sonra ise üçgenin ucundaki Altair’i bulmak çocuk oyunu. Bulduğunuz yıldızın iki yanında sönük birer yıldıza daha rastladıysanız, tam isabet kaydettiğinize emin olabilirsiniz. Altair, Arapça’da El Ta’ir yani  “uçan kartal” demek.

Eski Yunan söylencelerine bakılırsa Titanların soyundan Prometheus’un ciğerlerini didikleyen kartalın ta kendisidir bu Altair. Hani Zeus’un ebedi bir işkenceye mahkum ederek, bir kayaya bağladığı ve her gün ciğerlerini bir kartalın didiklediği soylu Prometheus.

Adı eski Yunanca’da “bir hareket veya olaydan önceki düşünce” anlamına gelen Prometheus, Zeus’un bir gün tahttan düşeceğini bilmiş. Ayrıca Zeus’u aldatıp kutsal ateşi çalmış ve onu insanlara vermiş. İki kere küçük düşürülen Zeus’un verdiği ceza ağır olmuş. Cezanın ağırlığı sadece bir kayaya zincirlenmesinde değil, bir zamanlar tanrı olan birinin köle durumuna düşürülmesinden diyor uzmanları. Kartallar her gün yeniden büyüyen ciğerini didiklerken “Bile bile, isteye isteye suç işledim. Bana gelince, ben bu çileme katlanacağım” der de başka şey demezmiş. Çünkü kayaya bağlı oluşunun aslında Zeus’un esareti olduğunu bilirmiş.

“Mahşerin Dört Atlısı”

Yaz göğünden söz ederken, eski zamanlarda “Mahşerin Dört Atlısı” diye adlandırılan dört yıldızı anmadan geçmek olmaz. Bunlar sırasıyla Batının gözcüsü Antares, Doğunun gözcüsü Aldebaran, güneyin gözcüsü Fomalhaut ve Kuzeyin gözcüsü Regulus’tur. Gökyüzünün 16. (bazılarına göre 15.) parlak yıldızı Antares kırmızı-yeşil bir çift yıldızdır ve Akrep burcunun hemen yanıbaşındadır.

Antares yıldızı, kızılımsı rengi nedeniyle Mars gezegeni ile sık sık karıştırılır. (Fotoğraf telif; Fred Espenak. http://astropixels.com/stars/Antares-01.html)

 

Çoğunlukla onun gibi kırmızı renkteki Mars’la karıştırılan Antares, Yunanca anti-Ares yani “Mars’ın karşıtı” demektir. Bilirsiniz Ares, Mars’ın mitolojideki adıdır. Araplar ona “Akrebin Kalbi”, Çinliler ise “Ateş Yıldızı” derler ki rengini düşününce hiç de haksız değiller. Ancak bazılarına göre yıldızın adı, en eskisi 6. yüzyılda yazılmış, yedi uzun şiirden oluşan Muallakat adlı Arap şiir antolojisinde geçen kahraman Antar’dan gelir. Hangi etimoloji hoşunuza giderse ona inanmakta serbestsiniz.

Mahşerin diğer atlısı kırmızı dev Aldebaran’a gelince, Arapça’da El Dabaran “takipçi” demek. Anlaşılan Boğa takımyıldızını takip eder gibi durması bu ismin esin kaynağı olmuş. Boğa takımyıldızı içinde yedi değerli taştan oluşan bir kolye gibi Pleiades (ülker) açık yıldız kümesi uzanır. Kolyenin taşları dağılacak gibi görünse de görünmez bir el onları bir arada tutmayı başarıyor anlaşılan. Antik Yunan yazarı Hesiodes, “İşler ve Günler” adlı eserinde şöyle der Pleidlar için:

“Ekinini biç, görünce gökte,
Pleiad yıldızlarını, Atlas’ın kızlarını.
Görünmez oldukları zaman da,
Ek toprağını.
O yıldızlar kaybolur kırk gün, kırk gece…”

Osmanlıların Ülker ya da Yedi Kandilli Süreyya dedikleri bu açık yıldız kümesi aslında yüzden fazla yıldızı kapsıyor. III. Murad’ın Şehnamesi’ne bakılırsa, ünlü astronom Takiyüddin, Tophane’deki gözlemevinin kubbesine yerleştirdiği ve kendi buluşu olan “zat’üs-sukbeteyn” adlı rasat aleti ile “Süreyya yıldızının düğümünü bir kalemde çözüvermişti!” Takiyüddin’in gördüğünü siz de görebilirsiniz elbette. Üstelik o günden bu yana teleskopların ne denli geliştiğini düşünürsek… Göreceğiniz ilk şey az sayıda yıldızı barındırmasına rağmen gökyüzünde geniş yer tutan ve en parlak yıldız kümesi olan Ülker’in bulutsu mavi peçesi olacaktır.

Mahşerin diğer atlısı Fomalhaut’a gelince, sanki Batı dillerinden gelirmiş gibi duran adını da Araplar koymuş. Fam al-Havt (balinanın ağzı) anlamına gelen adı hakikaten de Güney Balığı denen yıldız kümesinin ağzında yer alan yıldızın konumunu anlatmakta. Ancak İkizler takımyıldızındaki Pollux ve gökyüzünün en parlak yıldızları arasında yer alan Fomalhaut’u ülkemizden görmemiz çok zor, bu yüzden sadece varlığını hayal etmekle yetinmeliyiz. Arslan takımyıldızının en görkemli yıldızı Regulus ise gökyüzünün 4. parlak yıldızı olarak Ağustos ayı boyunca göz kırpacaktır bizlere. Yakışıklı Regulus (adı “aslanın başı” anlamına gelir) aslında dörtlü bir yıldız kümesidir ancak uzaktan bunu farkedemeyiz, tek yıldız gibi görürüz.

Çağımızın Bir Kahramanı: Polaris

Kuzey Yarım Küre’nin alamet-i farikası, güneşten sonra gökyüzünün en önemli gökcismi Polaris, yani Kutup Yıldızı ise Küçük Ayı takımyıldızının tam kuyruğunda oturuyor. Aslında üçlü bir yıldız kümesi olan Kutup Yıldızı Araplar için Dünyanın üzerinde oturduğu eksendeki “delik” idi. Norveçliler Polaris’in evreni bir arada tuttuğuna inanırlar, Moğollar ise onu “Altın Askı” diye adlandırırlardı. Orta Asya Türkleri “Demir-Kazık” veya “Altun-Kazık” der, Araplar onu Mismar yani “İğne” ya da “Tırnak” diye anar, Osmanlılar ise çok daha sade biçimde “Yıldız” diye adlandırırlardı.

Gökyüzünde Büyük Ayı takım yıldızını oluşturan kepçeyi görebiliyorsanız, Polaris’i bulmak çok kolaydır.

 

Bir rivayete göre Yıldız, Fatih’in orduları Konstantinopolis’i fethederken aynen çok uzun süre tutulan Ay gibi, ışığını saklayarak düşmanların dikkatini dağıtmıştı. Kutup Yıldızı denizcilerin, seyyahların ve tüccarların ona ne kadar ihtiyacı olduğunu bildiği için binlerce yıldır yerinden kıpırdamıyor, daha doğrusu öyle görünüyor.

Bundan binlerce yıl önce nasıl ki Ejderha takımyıldızının üyelerinden Thuban kutup yıldızı ise bundan 5500 yıl sonra da Kral takımyıldızının en parlak yıldızı olan (Güneş’ten 18 kere daha parlak) Alderamin (adı Arapça “sağ kol” demek. Kimin sağ kolu derseniz, mitolojik figürlerden, Etiopya Kralı Sefeus’un sağ kolu) kutup yıldızı olacak. Alderamin ya da bilimsel adıyla Alpha Cephei, MÖ 18.000 yılında da kutupta imiş. Anlaşılacağı üzere Polaris, bizim çağımızın kutup yıldızı, bu nedenle ona daha sık bakmalıyız.

Gökyüzünün Diğer Konukları

Yazın Samanyolu’ndaki gösteride, Kuzey Kutbu yönüne bakarsanız Kraliçe ve ondan biraz daha sönük Kral takımyıldızlarının milyonlarca yıl önceki hallerini net bir şekilde görebilirsiniz. Onların daha kuzeybatısında Zürafa, sağ tarafında Vaşak takımyıldızı var. Haziran ayında Yay, Akrep gibi yazın simgesi olan takımyıldızları yeterince yüksek değillerdir ancak Çoban, Herkül (Yunan mitolojisindeki adıyla Herakles) ve Başak gibi ilkbahar takımyıldızları henüz sahneyi terk etmemişlerdir.

Bir de hiç batmayan Küçük ve Büyük Ayı, Ejderha gibi takımyıldızlar var. Ancak tam tepemizde duran fakat çok sönük olan Ejderha’yı çok gayret edersek görebiliriz. Ters bir S harfine benzeyen bu talihsiz takımyıldızını bulmak için Küçük Ayı’nın kepçesiyle Vega’nın arasına bakmak gerekir. Ejderha takımyıldızı adını, söylenceye göre mitolojideki Hesperides Bahçeleri’ndeki büyülü elmalarının koruyucusu Draco’dan (ejderha) alır.

Ejderhanın hemen yanı başında ise epey sönük Herakles (Herkül) takımyıldızı uzanır. “Yunan mitolojisinde Helena kadın olarak neyse, Herakles de erkek olarak odur” der Azra Erhat ve devam eder: “Yaptığı işler hep iyiye dönüktür, doğanın insanın başına saldığı afet ve musibetleri yok etmekle insanlığa sonsuz iyiliği dokunur. Oysa kendisi trajik bir kişiliktir. Kahraman olmayı kendi seçmemiştir, tanrı vergisi kuvvetinde de zevk duymaz, tersine onu dizgine vuramadığı için, istemeyerek suç işler ve dengeyi bir türlü bulamayıp kendinden geçer, çıldıracak gibi olur.” Yapmaya yazgılı olduğu ‘12 İş‘i saymaya yerimiz yetmez. Peki, bu çok yiyen, çok içen iyi kalpli devin, Karadeniz’de Altın Postu aramaya giden Arganotlar‘ın arasında o zamanlar adı Bizantion olan İstanbul’dan geçtiğini iddia eden söylenceye inanmamamız için bir neden var mı?

Kuzey Yarım Küre’nin sabitlerinden olan çok yıldızlı Büyük Ayı takımyıldızı ise birbirinden parlak 13 yıldızı ile ilgi çekmeyi her zaman başarmıştır. En parlak yıldızı Mizar eskiden Araplar tarafından bir gözün keskinliğini test için kullanılırmış, ancak günümüzde onu sadece karanlık ve açık bir havada seçebiliriz.

Andromeda Galaksisi, ışık kirliğinden uzak yerlerde çıplak gözle rahatlıkla görünebilen, bize en yakın sarmal galaksi konumundadır. (Fotoğraf Telif: Mehmet Ergün)

 

Çok uzaklarda Etiyopya Kralı Sefeus ile Kraliçe Kassiope’nin kızı olan Andromeda’nın gökadası var. Andromeda dünyamıza tam 2.5 milyon ışık yılı uzaklıkta. 10. yüzyıldan bu yana gözlendiği bilinen nadir dişi galaksiden biri olan “Zincirli Prenses” Andromeda, söylenceye bakılırsa kibirli annesi Kassiope’nin “denizin yaşlı adamı” Nereus’un 50 kızından daha güzel olmakla övünmesinden dolayı Zeus tarafından cezalandırılmış. Cezası bir kayığa koyup uzaklara gönderilmekmiş. Gerçi masal onu kurtaran Perseus sayesinde iyi bitmiş ama Andromeda hala dünyamıza çok uzak bir yerlerde, evrenin boşluğunda sarmallar halinde devinip duruyor. Neyse ki hemen yanı başında mitolojinin ünlü uçan atı Pegasus ile Üçgen Galaksisi ona eşlik ediyorlar da yalnızlıktan sıkılmıyor.

Göktaşı Yağmurları, Gezegenler ve Ay

Yıldızları gözlemekten yorulanlara göktaşı yağmurlarını ve gezegenleri izlemeyi öneriyoruz. Her yıl 17 Temmuz’dan itibaren göğü şenlendiren Perseid göktaşı yağmurunun en şiddetli sağanağı ise 12 Ağustos’u 13 Ağustos’a bağlayan gece yaşanır. Bir Perseid yağmuru sırasında bir saat içinde en az 100 göktaşı atmosfere girerek yandığından dilek tutmanın tam zamanıdır, en uygun saatler ise gece yarısından sonrasıdır, hatırlatalım.

Bir ölümlünün oğlu olan ama Zeus’un habercisi olarak görev yapan Hermes’in Roma mitolojisindeki adını taşıyan Merkür, zaman zaman gün batımı ve doğumları sırasında Güneş’e eşlik eder. Dikkatli bir gözlem ile, Merkür’ü bu zamanlarda görmeniz zor da olsa mümkün. Osmanlının Zühre Yıldızı dediği, bizlerin Çoban Yıldızı diye andığımız Venüs’ü yılın belli zamanlarında gün batarken, belli zamanlarında ise gün doğarken görürüz. Osmanlının inanışına göre Güneş’le Zühre Yıldızı bir dereceye gelir ve tam o sırada bir padişah tahta çıkarsa bu padişaha “sahipkıran” denirdi. Bu padişahlar sağ yanına iki, sol yanına iki kılıç takardı. Ama kitaplar bir tane bile sahipkıran padişah adı kaydetmemiş ne yazık ki.

Bizde Merih adıyla da bilinen Mars ise, “kadınlar Venüs’ten, erkekler Mars’tan” deyişini haklı çıkaracak bir görüntüye ve mitolojiye sahip. Bugün Dünya’dan gönderilmiş üç uzay aracına ev sahipliği eden Mars’ın Dünya’ya en yakın olduğu yıl 2003 yılıydı. Bundan bir önceki yakınlaşma ise MÖ 57.617 yılıydı! Yani Mars’ı yakalamak adeta imkansız…

Uzaklarda bir yerlerde uzanan İkizler takımyıldızının en ünlü mitolojik çifti Kastor ile Pollux yer alır. Efsaneye göre Zeus ile Leda’nın tek yumurtadan ikişer ikiz doğurur. İkizlerden en ünlüsü olan Helena’yı yukarıda anmıştık. Helena ve ikizi Pollux Zeus’un çocuklarıdır ve ölümsüzdür.

Diğer ikizler Klytaimestra ve Kastor ise ölümlü Tyndareos’un çocuklarıdır ve ölümlüdürler. Zeus, tanrılar ve insanoğlunun teması sonsuza kadar devam etsin diye ölümsüz Kastor ile ölümlü Pollux’u hem gökyüzüne hem de yeryüzüne göndermiş anlaşılan. Bu ikilinin heykelleri, bir zamanlar Konstantinopolis Hipodromu’nda yapılan araba yarışlarında, yarışçıların parkurdaki dönüş noktasını simgelermiş. Araba yarışlarının ünlü takımları Maviler ve Yeşilleri bir başka zamana anlatırız.

Osmanlının Müşteri Yıldızı diye andığı Jüpiter, Temmuz sonlarında geceyarısı doğacak ve gündoğumuna kadar gözlemlenebilecek. Çok uzaklardaki “Buz devi” Uranüs ile Neptün’ü ise görmeye çalışmayın bile, sadece orada olduklarını bilmemiz yeterli.

Bu gezegenleri de göremezseniz sakın üzülmeyin ve gözünüzü Ay’a dikin. Çünkü en ışıklı, en bulutlu havada bile büyülü Ay’la bakışmanızı kimse engelleyemez. Ama bakarken, 20 Temmuz 1969’da Ay’a ilk adımı atan ABD’li astronot Neil Armstrong’un “bir insan için çok küçük bir adım, ancak insanoğlu için dev bir adım” dediğini unutun. Bunun yerine tarihte adı ilk bilinen kadın ve de kadın şair olan Akad prensesi Enheduanna’nın MÖ 2354 yılında Mezopotamya’daki Büyük Ay Tapınağı’nın duvarlarına kazıdığı şiirleri mırıldanın. Ayın 14’lerinde ise dolunayla sarhoş olmayı sakın unutmayın…

Hazırlayan: Ayşe Hür
Düzenleyen/Editör: Kemal Cihat Toprakçı