Dünya, yıldızına benzer konumda dolanan “yaşama uygun” gezegenler arasında az su içeren gezegenlerden biri olabilir mi? Yoksa, tümüyle suyla kaplı “Su Dünyaları” evrende sandığımızdan daha mı yaygın?

Güneş Sistemi dışındaki yıldız sistemlerinde, yıldızının “gezegen yüzeyinde suyun sıvı halde kalabildiği” yaşam kuşağında (habitable zone) yer alıp; Dünya’dan daha az, hatta hiç su içermeyen gezegenler olabilir. Fakat, benzeri konumda olup, çok daha fazla su içeren ve hiç karasal yüzeyi bulunmayan gezegenlerin de, sayıca oldukça fazla olabileceği göz ardı edilemez. 

Evrende, tümüyle sıvı suyla kaplı yüzlerce trilyon gezegenin var olması ciddi bir olasılık. Dünyamız gibi “bir miktar su, ve bir miktar karasal alan içeren gezegenlerin sayısı sandığımızdan az olabilir.

Su Dünyaları
Bir su dünyasının atmosferi, bitmek bilmez uzun süreli sert fırtınaların çok sayıda ve sıklıkla gerçekleştiği bir yer olacaktır.

Aralıksız Yüzey Fırtınaları

Su dünyaları olasılıkla atmosferlerinde bitmek bilmeyen fırtınaların koptuğu; aylar hatta yıllar süren kasırgaların yaşandığı yerler olmalı. Güneş sistemindeki karasal yüzeyi olmayan gaz devleri üzerinde ve kendi gezegenimizdeki fırtına sistemlerinin işleyişlerine yönelik yaptığımız araştırmalarda bunu gördük: Atmosferik fırtınalar ani ısı değişimine neden olan karasal yüzeylerle karşılaşmadıkları sürece çok zor duruluyorlar!

Benzeri uzun süreli kasırgalar gezegenimizde de gerçekleşiyor fakat, karasal yüzeyle karşılaştıklarında enerjilerini kaybederek yok oluyorlar. Karasal yüzeyi olmayan bir gezegende ise dev kasırgaları durdurabilecek çok daha zayıf kuvvetler var. Fırtınalar yıllar sürse de önünde sonunda elbette duruyor ancak, tümüyle suyla kaplı bu gezegenlerdeki olası yaşam üzerinde tehdit oluşturmaları çok zor.

Karaların olmaması, bir su dünyasında hayat olmayacağı anlamına gelmiyor. Bu gezegenler tıpkı Dünya okyanuslarındaki gibi oldukça zengin deniz yaşamına sahip olabilirler. Hatta, belki de en az insanlar kadar zeki deniz canlılarına ev sahipliği yapıyor olmaları da olasılık dahilinde.

okyanusdunya478
Dünya’nın tümüyle suyla kaplanması için şu an olduğundan %30 daha fazla su eklemeniz yeterli olacaktır. Bu durumda, yüksek dağ zirvelerinin yarattığı adacıklar dışında yeryüzünün %95’inden fazlası tamamen okyanuslardan oluşacaktır.

Dünya’nın yaklaşık 4 milyar yıl önce, “suya ilk kavuştuğu dönemlerde” tümüyle suyla kaplı ve karasal yüzeyi olmayan bir gezegen olduğu biliniyor. Fakat, daha sonraki tektonik levha hareketleri sayesinde yerkabuğumuz çıkıntılar yaratarak karasal bölgeler oluşturmayı başarmış. Ancak, eğer Dünya’nın su miktarı günümüzdekinden %20-25 daha fazla olsaydı, bugün su yüzeyinin üstünde yer alan kıtalar ya hiç oluşamayacak, ya da sadece volkan tepelerinin yarattığı adacıklar şeklinde var olabileceklerdi.

Dünyamızın, Güneş Sistemi içinde su içeren Jüpiter ve Satürn’ün çoğu uydusundan daha az suya sahip olduğu gerçeğini de düşündüğümüzde, “su dünyaları”nın nadir gezegenler olmadığı düşüncesi biraz daha pekişiyor. Dolayısıyla Dünyamız, belki de karasal yaşamın filizlenebildiği az bulunan “şanslı” gezegenler arasında yer alıyor olabilir

Okyanuslarla kaplı su dünyalarında zeki yaşamın teknolojik olarak gelişmesi mümkün olabilir miydi peki?

Bu soruya tatmin edici bir cevap vermek güç olsa da, böylesi bir ortamda gelişen canlıların teknolojik gelişmişliğe ulaşmasının oldukça zor olacağını söylemek yerinde olur. Gezegenimizin okyanusları, balinalar, yunuslar ve ahtapotlar gibi zeka açısından oldukça gelişmiş canlılara ev sahipliği yapıyor. Ancak, bu canlıların hiçbiri çevrelerini kendi yaşamlarına uygun biçimde dönüştürebilecek ve karmaşık aletler yapabilecek kadar gelişmiş zekaya sahip değil.

yunus-insan
Yunuslar da insanlar gibi üst düzey zekaya sahiptir. Kendi aralarında karmaşık bir dil kullanırlar, öğrenebilirler ve öğrendiklerini aktarabilirler. Ancak, yaşadıkları okyanus, bu zekalarını teknolojiye dönüştürmelerini engeller. Örneğin biz, su içinde daha iyi yüzebilmek için sentetik maddelerden palet yapıp, sudan çıkmadan uzun süre nefes alabilecek araçlar yapabilirken, bir yunus karada hareket edebileceği, ölmeden uzun süre yaşayabileceği bir araç yapma yeteneğinden yoksundur.

Hadi Biraz Bilim Kurgu Yapalım!

Karmaşık aletten kastımız nedir? Çok basit; uzaktaki bir avı yakalamak için çevrenizdeki çalı çırpıyı kullanarak yapacağınız basit bir “mızrak” dahi karmaşık alettir. Çünkü yapımı ve kullanılış biçimi ciddi bir düşünsel süreç gerektirir. Dolayısıyla karmaşık aletin ne olduğunu düşünürken aklınıza katı meyve sıkacağı veya makara/vinç sistemleri gibi şeyler gelmesin.

Okyanus suları, hangi tür gezegende bulunursanız bulunun, elektriksel olarak iletken yapıda olacaktır. Dolayısıyla, Su Dünyaları’nda yaşayan canlıların elektriği kullanılabilir biçimde kontrol etmelerini bekleyemeyiz.

Aynı biçimde, fosil yakıtların ısı enerjisini de alet ve makina yapmak için kullanmaları (ateş yakamayacakları için) mümkün olmayacaktı. Örneğin ateş yakarak besinlerini pişiremeyecekler veya normalde yemeleri mümkün olmayan yiyecekleri yenebilir hale getiremeyeceklerdi. Bildiğiniz gibi bizler; ateşi bulamasaydık, asla bakliyatları (fasülye, buğday, nohut, pirinç gibi) yiyemeyecektik.

Okyanus diplerinde, volkanik etkiler sonucu oluşan termal bacalar, Güneş ışığının yokluğunda çevrelerinin ihtiyaç duyduğu ısı enerjisini sağlayabiliyorlar. Bu şekilde hayat milyarlarca yıl kesintiye uğramadan sürebilir.

 

Bununla beraber, hayal gücümüzü kullanmamıza kimse engel değil. Okyanus dünyalarından çıkabilecek olası bir teknolojik uygarlığın gelişimini birlikte hayal edebiliriz.

Uzak “Su Dünyaları”ndaki bazı zeki sualtı canlıların, okyanusların yoğun gün ışığı alan sıcak sığ bölgelerinde barınmak için evler, şehirler inşa edebileceklerini düşünsek de, bu şehirlerdeki hayatları teknolojik açıdan milattan önce 5 binli yılların Dünyasının dahi gerisinde olacaktı.

Tabi ki bu yorumu kendi teknolojik gelişimimizi baz alarak yapıyoruz. Gerçekleşmesi imkansıza yakın görünüyor olsa da, okyanus dünyalarında yaşayan zeki canlılar; teknolojik gelişim için ihtiyaç duyulan enerjiyi bizim şu an için bilmediğimiz, gerek duymadığımızdan dolayı hayal de edemediğimiz biçimde kullanmayı öğrenmiş olabilirler.

Su Dünyaları
Bilim kurguda, şimdiye kadar işlenmiş ve şimdiden sonra işlenebilecek her konuyu daha öncesinde izleyiciye sunmuş olan Star Trek, “Aquatics” olarak isimlendirilen ve suda gelişmiş zeki bir ırka yer verir. Bu ırk, yıldızlararası yolculuklar yapıp başka gezegenlerde kolonileşecek kadar gelişmiş teknolojiye sahiptir.

Belki de bu okyanuslarla kaplı “Su Dünyaları”nda bazı türler sığ alanlarda yüzeye yakın yaşamaya alışmış, bir süre sonra da okyanus yüzeyinde nefes alabilecek biçimde evrilmişlerdir. Hava soluyabilen bu canlılar zamanla okyanus dışında yaşamaya iyice uyum sağlayıp, suyun üzerinde yüzen yapılar inşa ederek buralarda yaşamaya başlamış, ardından da suyun kısıtlamalarından kurtularak teknolojik açıdan ileri düzeye ulaşmışlardır.

Belki de bu zeka sahibi amfibiler; yarısı hava, diğer yarısı su dolu gemileri ile evreni keşfe bile çıkmış olabilirler. Daha da ileri gidersek, okyanuslarda gelişen ve daha sonrasında hava solumaya adapte olan bu zeki canlıların, aradan geçen onbinlerce yıl içinde neredeyse tümüyle okyanus dışında yaşayabilecek hale gelmeleri de mümkün.

Gerçekleşmesi çok zor, ama imkansız olmayan bir senaryo bu…

Zafer Emecan

Kapak fotoğrafı: Kozmik Anafor
Not:
İlk olarak 28 Haziran 2015 tarihinde yayınlanan bu yazımız, güncellenerek tekrar yayına sunulmuştur.