Işık kirliliği günümüzde Türkiye de dahil olmak üzere tüm dünyada büyük bir çevre sorunu haline geldi.

Ancak halen dünya genelinde ışık kirliliğinin olumsuz etkileriyle ilgili yeterince farkındalık oluşturulamamış olması sebebiyle bu ciddi sorun; amatör ve profesyonel astronomlar veya bir avuç kurumun dışında görmezden gelinmeye devam ediliyor.

Işığın canlılara doğrudan zarar vermesine sebep olacak biçimde, yanlış ve aşırı yönlendirilmesine ışık kirliliği adını veriyoruz. İnsanlara, bitkilere ve hayvanlara verdiği zararların yanı sıra ışık kirliliği, astronomi çalışmalarını da ciddi ölçüde olumsuz etkiliyor. Milyonlarca yıldır Güneş ışığının doğal ritmine uyum sağlayacak biçimde evrimleşmiş tüm canlıların biyolojik dengesi, modern dünyanın sebep olduğu ışık kirliliği yüzünden bozuluyor. Bu nedenle ışık kirliliğini sorununu öncelikle kabul edip anlamak ve sonrasında çözümüne ilişkin çalışmalara hız kazandırmak, hepimiz için büyük önem taşıyor.

Işık taşması, göz kamaştırıcı ışık, gökyüzü parlamaları ve aşırı aydınlatma gibi birçok farklı türü bulunan ışık kirliliğinin ana sebebinin bugüne dek daha çok sokak lambalarından kaynaklandığı düşünülüyordu. Ancak ABD’nin Tucson şehrinde yapılan bilimsel bir araştırma, ışık kirliliğinin gerçek nedeninin düşündüğümüzden çok daha farklı olabileceğini gösteriyor.

Tucson’da yapılan deneyde sokak lambalarının açık (solda) ve kapalı (sağda) hâlini gösteren uydu fotoğrafı. (Fotoğraf Telif: Christopher Kyba)

 

Tucson şehrinde yapılan ışık kirliliği deneyinde 10 gece boyunca aynı saatte 14.000 sokak lambasının ışığı belirli bir süreyle kapatıldı ve lambaların gökyüzünün ışımasına ne düzeyde etki ettiği ölçüldü. Dr. Christopher Kyba tarafından uydu görüntülerinden yardım alınarak yapılan çalışmanın sonuçları oldukça ilginç.

Deney, ışık kirliliğinin büyük bir çoğunluğunun sokak lambalarından değil; binalardaki cephe ışıklandırmaları, caddelerdeki aydınlatma sistemleri, projektörler, otoparklar, spor sahaları ve tabelalar gibi farklı yapay ışıklardan kaynaklandığını gösterdi. Ancak bu durum, ışık kirliliği problemini çözmeyi daha da sorunlu ve karmaşık bir hâle getiriyor. Çünkü ışık kirliliği gerçekten büyük oranda sokak lambalarından kaynaklanıyor olsaydı, sokak lambalarının tasarımını değiştirmek gibi basit projelerle sorun ortadan kaldırılabilirdi. Hâl böyle olunca, ışık kirliliğini ortadan kaldırmak için herkesin elini taşın altına koyup, günümüzde kullanılan tüm aydınlatma sistemlerini ortak bir çabayla gözden geçirmesi ve değiştirmesi gerekiyor.

Bütün bu aydınlatma sistemlerinin sebep olduğu ışık kirliliği, bilimsel araştırmalara engel olması ve çevre sorunlarına yol açmasıyla beraber, korkunç miktarlarda enerji israfına da sebep oluyor. Çünkü gökyüzüne öylece yayılan ışığın hiç kimseye bir faydası yok ve enerjinin büyük miktarda kaybolmasına neden olarak, ekonomik açıdan zarar veriyor.

Ancak ışık kirliliğinin onlarca farklı kaynak nedeniyle yaratılması, boşa harcanan enerji miktarını kesin olarak saptamayı da imkansız hâle getiriyor. Yine de Uluslararası Karanlık Gökyüzü Derneği, kullanılan ışığın yaklaşık %35’inin israf edildiğini tahmin ediyor. Yalnızca ABD’de “gökyüzünü ışıkla kirletmek” için bir yılda 3 milyar dolar harcanıyor. Türkiye‘de ise ışık kirliliğin yılda yaklaşık 200 milyon TL’ye mâl olduğu tahmin ediliyor. Ve ne yazık ki bu zararlar, ışık kirliliği sorununun yeterince göz önünde bulundurulmaması nedeniyle artmaya devam edecek gibi görünüyor.

Hem enerji kullanımını hem de ışık kirliliğini azaltmak için geceleri ışığın ihtiyaç fazlası kullanımını engellemeyi düşünebiliriz. Çünkü geceleri insanların çok büyük bir kısmı uyurken elektrik enerjisi tamamen gereksiz yere harcanıyor. Bu sırada harcanan enerjiden tasarruf edip, gerçekten ihtiyaç duyduğumuz alanlara yönlendirerek ışık kirliliğine basit ama etkili bir çözüm bulma konusunda bir adım atabiliriz.

Artan yapay ışık düzeyini azaltmak için bir yasa çıkaran Slovenya’da gerçekleştirilen proje, bu konuda tüm dünyaya örnek olması gereken ülkelerden biri. Işıklandırılmış bir kilise ile gerçekleştirilen bu proje, problemin çözülmesinin ne kadar kolay olduğunu da gösterdi. Bir aydınlatma şirketi, kiliseyi ışık için kullanılan güç tüketimini %96 azaltan sistemle yeniden aydınlatırken, ışığı doğrudan kilisenin üzerine yansıtmak için basit filtreler kullanarak, heba edilen toplam ışık yayılımını da azalttı. Enerji kullanımı 1,6 kilowatt’tan yalnızca 58 watt’a düşürüldü. (Fotoğraf Telif: BBC)

 

Bütün bu zararlarının yanı sıra ışık kirliliğinin daha derin etkileri de var. Bunun en çarpıcı ve belki de en acı örneklerinden biri, 17 Ağustos 1999 depremi ile bağlantılı. İstanbul gibi ışık kirliliğinin yoğun olduğu şehirde yaşayan insanların büyük bir kısmı, gerçekleşen korkunç depremden sonra elektriklerin kesilmesi nedeniyle gökyüzünü hayatlarında ilk defa “aydınlatılmamış” biçimde, Samanyolu kemeri ile beraber gördüler. Bu nedenle bu depremden sonra halk arasında yıldızlı gök ile depremler arasında bir ilişki olduğu düşünülmeye başlandı.

Oysa; yüz yıllar boyunca bilim insanları, şair ya da ressamların insanlığa belki bir daha benzeri gelmeyecek olan eserler bırakmasına dolaylı yoldan ilhâm kaynağı olan karanlık gökyüzü görüntüsünü korumak, alınacak önlemler kadar kolay.

Binlerce yıldır insanlara dost olan ve yol gösteren gökyüzünü her gün daha çok kaybediyoruz. Günümüzde belki de ışık kirliliği yüzünden hayatları boyunca hiçbir zaman bu deneyimi yaşayamayacak çocuklar dünyaya geliyor. İşte bu nedenle ışık kirliliği problemi; bir tür çevre, enerji ve sağlık sorunu olmasının yanı sıra aynı zamanda insanların dünyaya bakış açısını problemli hâle getiren, derin bir dünya görüşü sorunudur.

Hazırlayan: Gizem Yıldız Çetin
Düzenleyen ve Geliştiren: Kemal Cihat Toprakçı

Kaynaklar ve Referans: 

  1. https://www.bbc.com/news/science-environment-54721921
  2. https://tug.tubitak.gov.tr/sites/images/tug/isik_kirliligi.html
  3. https://www.emo.org.tr/ekler/7859bec88e0d6cb_ek.pdf?tipi=15&turu=H&sube=6